Yazan: Mikdat Ahmet Küçükömeroğlu
Fotoğraf çekmek hem öznel hem nesnel bir tutkudur. İnsanlarda yaşattığı duygu genelde farklılık gösterir ama nadir zamanlarda değişmeden aynı anlamı korur. İnsanlara göstermek için komik bir hayvan fotoğrafı çektik diyelim. İnsanların çoğu bu fotoğrafa güler veya bir tebessüm bırakır ve insanlar için bu hayvan fotoğrafı tek bir anlama kavuşur: Komik.
Gelelim bir fotoğrafın yüzlerce veya binlerce anlama gelebilecek haline. Bu tarz fotoğraflar çoğunlukla bir derinliği olan, tutarsızlıklarla dolu, çekilirkenki fikirleri karışık veya bilerek düşündürülmek için çekilen karelerdir. Bunlar bazı zamanlar bir manzaranın veya temaların iç içe geçtiği fotoğraflardır. Bu tarz fotoğraf kareleri bakan her insanın zihninde farklı imgelerle eşleşir, farklı duyguları ortaya çıkarır ve farklı anlam arayışlarına götürür. Sonuçta fotoğraflar, anlar ile duyguların eşleşmesiyle değerlenen gerçek yansımalarıdır. Herkesin gerçekliği de farklıdır.
Belki de bu fotoğraflar üzerine bu kadar düşünmemek lazım. Belki sadece çok az kişiye böyle hissettiriyordur. Belki de sadece zamanı durduruyorlardır. Biz insanlara hiçbir duyguyu yansıtmıyorlardır. Bizler o fotoğraflardan birer anlam çıkarmak zorunda hissediyoruz belki. Bunların hepsi bir olasılık tabi. Zaten bir kişinin başka insanların niye düşünmek istediğini veya belli şeylere neden anlam yüklemeye çalıştıklarını anlaması zor. Bu söylediklerim üzerine son bir şey eklemek istiyorum. Bence insanların bir nesneye veya bir fotoğrafa bu kadar anlam yüklemesi sadece bu duyguya ihtiyaç duyduğu ve bağımlı olduğu için.