Yazan: Taylan Tunay
İnsanlık var oldukça onunla beraber savaş, vahşet ve trajedi de var olmuştur. İnsan bu kavramlarla, bu kavramlar ise insanla beraber yoğrulmuş, kırışmış ve evrimleşmiştir. Ayrıca insan, değer gördüğü her anı ölümsüzlüğe erdirmek istemiş, bunun için de başta resim olmak üzere pek çok görsel ve işitsel yordam kullanmıştır.
İşte, savaşın insan zihninde ölümsüzleştirilmesi de bu nedenle önce resim ve müzik yoluyla olmuştur. Savaşı, düşüşü, yıkımı bütün kanıksanmış ihtişamıyla ve yüceliğiyle yansıtan o devasa portreler ve destanlardan esinlenilen marşlar, türküler, ağıtlar savaşa dair ilk anılarımız, savaşın hatırlamayı tercih ettiğimiz ilk ögeleri oldular.
Savaş fotoğrafçılığının da ilk örneklerinin görüldüğü 1847 yılından kalma, Amerika ve Meksika ordularının girdiği Buena Vista muharebesini tasvir eden bir resim. İki kuvvetli, cesur ve büyük ordu, zafer uğruna hummalı bir mücadele içindeler. Sanki tek mermiyle ikiye ayrılacak kadar zayıf insanlar değil de göklerden inmiş aslanlar savaşıyorlar. Ve savaş, çizerin kanıksadığı, varsaydığı ihtişamıyla işte böyle yansıtılıyor.
Ancak, savaşın çıplak gözlerden bu tür çizimlerde gizlenen doğası; getirdiği ölüm ve ayrımcılık yapmayan yıkımı yakın zamanda daha “gerçek” bir düzlemde yansıtılıp gözler önüne serilecekti. O düzlem ise fotoğrafın, fotoğrafçılığın düzlemiydi. Aynı yılda, yine ABD-Meksika savaşını konu alan fotoğraflar ortaya çıkmaya başladı.
Bu üstteki fotoğraf savaş fotoğrafçılığının ilk örneklerinden biridir. Önceki çizgi resimle karşılaştırıldığında, arada dağlar kadar olan farkı görebiliriz: Fotoğraf, resmin aksine cengaver aslanlardan hallice askerleri, onların korkusuzluğunu değil; savaşın gündelik gerçekliğini, yorgun atları, eğik şapkalı komutanları yansıtmaktadır. Bir Alman kültür tarihçisi olan Bernd Hüppauf durumu şu sözleriyle açıklamıştır: “Yüzyıllar boyunca savaşın kahramanlıkçılığını ele alan savaş ressamlığının ardından gelen fotoğrafçılık sayesinde “tasvirlerin demokratize edilişinin” 19.yy’ın ortalarından itibaren savaşın etiklik sorununu resimsel gösterim olarak göstermeyi başardığını iddia edebiliriz” İşte bu fark, yani savaşın gösterilmek istendiği gibi değil, olduğu gibi tasvir edilmesi, savaş fotoğrafçılığını özgün ve değerli bir alan olarak akıllarımıza kazıdı.
Savaş fotoğrafçılığının doğumuyla artık elinde kamera olan ve savaşın bu sade, vahşi yüzüne tanık olan herkes savaşı gözler önüne serebilecek ve onu anlatabilecek bir konuma geldi. Büyük çarpışmaların zafer sarhoşu çizimleri yerlerini yıkılmış şehirlerin, talan edilmiş ve dövülmüş toprakların, aniden ve usulsüzce idam edilen insanların, suçların fotoğraf halindeki kanıtlarına bıraktı. Bu sayede savaş fotoğrafçılığı alışılagelmiş kahramanlıkları değil, vahşeti yakaladı. Aşağıda birkaç savaş fotoğrafı örneği daha bulacaksınız. Bu örnekleri bu yazıda yorumlamayacağım, zira vahşetin kendi dili vardır ve savaş fotoğrafçılığı bu dili konuşmaktadır. Bu yazımızın sonunu bu dilin sözlerine, cümlelerine, çıkardığı seslere bırakıyorum.